Osmanlı Devletinin Anayasaları

Osmanlı Devletinin Anayasaları

   Osmanlı İmparatorluğu Anayasası ( Osmanlı Türkçesi : قانون اساسى ; Türkçe : Kanûn-u Esâsî ) , 1876 Anayasası olarak da bilinir , Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk anayasasıdır . Sultan II. Abdülhamid döneminde başta Midhat Paşa olmak üzere Genç Osmanlı mensupları tarafından yazılmıştır.(1876–1909), anayasa, Birinci Meşrutiyet Dönemi olarak bilinen bir dönemde 1876'dan 1878'e , İkinci Meşrutiyet Dönemi'nde ise 1908'den 1922'ye kadar yürürlükteydi . Abdülhamid'in 31 Mart Olayı'ndaki siyasi çöküşünden sonra , Anayasa, Sultan'dan daha fazla yetki devretmek için değiştirildi ve Senato'yu halk tarafından seçilen alt meclise, yani Temsilciler Meclisi'ne atadı .

   Avrupa'daki çalışmaları sırasında, yeni Osmanlı seçkinlerinin bazı üyeleri, Avrupa'nın başarısının sırrının sadece teknik başarılarında değil, aynı zamanda siyasi örgütlenmelerinde de yattığı sonucuna vardılar. Dahası, reform sürecinin kendisi, seçkinlerin küçük bir kesimine, anayasal hükümetin otokrasi üzerinde arzu edilen bir kontrol olacağı ve onlara siyaseti etkilemek için daha iyi bir fırsat sağlayacağı inancını aşılamıştı. Sultan Abdülaziz'in kaotik yönetimi , 1876'da tahttan indirilmesine ve birkaç sıkıntılı ayın ardından yeni padişah II. Abdülhamid'in sürdürmeyi taahhüt ettiği bir Osmanlı anayasasının ilan edilmesine yol açtı.

Arkaplan 

   Osmanlı Anayasası, Tanzimat döneminde 1839'da yapılan bir dizi reformun ardından yürürlüğe girmiştir . Tanzimat döneminin amacı, Osmanlı İmparatorluğu'nu Batılılaşmanın himayesi altında reforme etmekti.Reformlar bağlamında, Osmanlı İmparatorluğu'nun Batılı eğitimli Ermenileri, 1863'te Ermeni Ulusal Anayasası'nı hazırladılar. 1876 Osmanlı Anayasası, Ermeni Ulusal Anayasası ve yazarlarının doğrudan etkisi altındaydı.1876 Osmanlı Anayasası , Batılı eğitimli Osmanlı Ermenisi Krikor Odian tarafından hazırlanmıştır .

   İmparatorluk içinde reform girişimleri uzun süredir yapılıyordu. Selim'in saltanatı sırasında, gerçek bir reform vizyonu vardı. Selim, ordunun muharebede etkin bir şekilde görev yapamamasına çare bulmaya çalıştı; savaşın temelleri bile eksikti ve askeri liderler komuta etme yeteneğinden yoksundu. Sonunda çabaları yeniçeriler tarafından suikasta uğramasına yol açtı . Bu eylem kısa süre sonra II. Mahmud'un padişah olmasına yol açtı. Mahmud, "ilk gerçek Osmanlı reformcusu" olarak kabul edilebilir, Yeniçerileri Hayırlı Olay'da bir engel olarak ortadan kaldırarak onlara karşı önemli bir tavır aldığı için . 

   Bu, 1839'dan 1876'ya kadar süren Tanzimat dönemi olarak bilinen döneme yol açtı. Bu dönem, padişahın gücünü (hatta çabalarını geri çekmeye çalışan) yeni kurulan bir Meclis başkanlığındaki hükümete dağıtmak için yapılan reform çabası olarak tanımlandı. . Yeni kurulan hükümetin de bir parçası olduğu Babıali'nin niyetleri bunlardı. Tanzimat döneminin amacı reformdu, ancak öncelikle gücü padişahtan Babıali'ye aktarmaktı. Tanzimat döneminin tanımlanamayan ilk eylemi, Sultan I. Abdülmecid'in Gülhane Fermanı'nı yayınlaması olmuştur . Bu belge veya bildirge, liberal devlet adamlarının gerçekleşmesini görmek istediği ilkeleri ifade ediyordu. Tanzimat politikacıları imparatorluğun tamamen yıkılmasını engellemek istediler.

   Bu süre zarfında Tanzimat'ın üç farklı padişahı vardı: I. Abdülmecid (1839 - 1861), I. Abdülaziz (1861-1876) ve V. Murad (1876'da ancak 3 ay sürebildi).  Tanzimat döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'da en saygın adamı Midhat Paşa'dır. Midhat, “Müslümanların ve gayrimüslimlerin değil, yalnızca Osmanlıların olacağı” bir İmparatorluğun hayalini kuruyordu. Böyle bir ideoloji, Genç Osmanlılar ve İttihat ve Terakki Cemiyeti (Osmanlı Birlik Cemiyeti ile birleşen) gibi grupların oluşmasına yol açtı . Bu hareketler, fermanlar ve vaatlerle değil, somut eylemlerle gerçek reformu gerçekleştirmeye çalıştılar.  II. Abdülhamid anayasayı askıya aldıktan sonra bile, hala salnamede veya Osmanlı hükümeti tarafından hazırlanan rehberlerde basıldı.

   "Çok dilli bir imparatorluk için bir anayasa: Kanun-ı Esasi'nin ve diğer resmi metinlerin azınlık dillerine tercümeleri"nin yazarı Johann Strauss, Belçika Anayasası ve Prusya Anayasası'nın (1850) "' Osmanlı İmparatorluğu Anayasası.

Amaç

   Osmanlı Babıali, Hıristiyan nüfus bir kez yasama meclisinde temsil edildiğinde, hiçbir yabancı gücün bu halkın haklarını dini ve etnik bağlarla temsil etme bahanesiyle ulusal çıkarlarının desteklenmesini meşrulaştıramayacağına inanıyordu. Özellikle başarılı bir şekilde uygulanırsa Rusya'yı bu tür iddialardan mahrum bırakacağına inanılıyordu. Bununla birlikte, potansiyeli hiçbir zaman fark edilmedi ve Rus İmparatorluğu ile olan gerilimler, Rus-Türk Savaşı'nda (1877-1878) doruğa ulaştı .

Çerçeve 

   Murad'ın tahttan indirilmesinden sonra yeni padişah II. Abdülhamid oldu. Midhat Paşa , II. Abdülhamid'in ilerici görüşlerine karşı çıkacağından korkuyordu ; bu nedenle kişiliğini değerlendirmek ve gemide olup olmadığını belirlemek için onunla bir röportaj yaptı. Anayasa, iki meclisli bir parlamento olan Genel Kurul'u önerdi.Padişah ve genel olarak seçilmiş Temsilciler Meclisi tarafından seçilen Senato .(ama doğrudan değil; nüfus daha sonra milletvekillerini seçecek olan delegeleri seçti). Ayrıca parlamentoyu geliştirmek ve halkın sesini sürekli olarak ifade etmek için her dört yılda bir seçimler yapıldı. Aynı çerçeve, 1876'da olduğu gibi, 1908'de eski haline getirilene kadar Anayasa'dan taşınmıştır. Genel olarak, Anayasa çerçevesi Sultan'ın gücünü sınırlamak için çok az şey yapmıştır. Sultan'ın elinde tuttuğu yetkilerden bazıları şunlardı: savaş ilanı, yeni bakanların atanması ve yasaların onaylanması.

Uygulama 

    Murad döneminde anayasanın uygulanmasına yönelik görüşmeler yapılmış olmasına rağmen, gerçekleşmedi . Meşrutiyetin başyazarı Midhat Paşa ile padişahın kardeşi II. Abdülhamid arasında gizli bir görüşme ayarlandı ve II. Abdülhamid'in gelişinden hemen sonra bir anayasa taslağının hazırlanıp ilan edilmesi konusunda mutabık kalındı . Taht. Bu anlaşmanın ardından, V. Murat 1876'da delilik gerekçesiyle bir fetvayla görevden alındı. Midhat Paşa'mın başında 24 (sonra 28) kişilik bir heyet vardı., yeni anayasa üzerinde çalışmak üzere kuruldu. II. Abdülhamid'in bakanları tarafından Sadrazamlık makamının kaldırılması gerekçesiyle inatla reddedilen ilk taslağı 13 Kasım 1876'da sundular . Zorlu tartışmalardan sonra, tüm tarafların kabul edebileceği bir anayasa hazırlandı ve anayasa 13 Aralık 1876 sabahı II. Abdülhamid tarafından imzalandı.

Dil sürümleri

   Strauss'a göre, yetkililerin anayasanın birkaç dilde versiyonunu yayınlamadan önce aynı anda hazırlamış oldukları görülüyor çünkü yayın yılı 1876 idi: Strauss, böyle bir yayının "görünüşe göre aynı anda gerçekleştiğini" söyledi. Bunlar, dile bağlı olarak ilgili yayıncılarına ait çeşitli gazetelerde resmi olarak yayınlandı ve bunları yeniden basan başka yayınlar da vardı.

   Strauss, çevirileri "Doğu tarzı" versiyonlar - İslam'ın takipçileri için yapılanlar ve "Batı tarzı" versiyonlar - Osmanlı vatandaşları ve imparatorlukta ikamet eden yabancılar da dahil olmak üzere Hıristiyanlar ve Yahudiler için yapılanlar olarak ayırıyor.

Müslümanlar için Sürümler

Osmanlı Türkçesi versiyonu, Müslüman, Arapça ve Farsça versiyonların tercümelerine temel teşkil etmiştir.

   Anayasa aslen Osmanlı Türkçesi ile Farsça-Arap alfabesi ile yazılmıştır. Osmanlı hükümeti, özel matbaalar gibi onu da bastı.

   Toplam on Türkçe terim var ve belge bunun yerine Strauss'un "aşırı" olduğunu söylediği Arapça sözcüklere dayanıyor. Ayrıca, diğer tanımlayıcı yönlerin "Osmanlı saray üslubuna özgü dolambaçlı ifadeler", izafet ve onur eklerini kullanan "saygılı dolaylı bir üslup" içerdiğini söyledi .  Sonuç olarak Strauss, karmaşıklığı nedeniyle "Batı dillerine tatmin edici bir çevirinin imkansız değilse de zor olduğunu" yazdı. 

   Belge orijinal Osmanlı Türkçesinin yanı sıra Arapça ve Farsçaya da çevrilmişti. Müslümanlar için dil versiyonları Osmanlı Türkçesi versiyonundantüretilmiştir ve Strauss, Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça versiyonlarının kelime dağarcığının "neredeyse aynı" olduğunu yazmıştır. Osmanlı Anayasası'ndaki Batılı kavramlara rağmen Strauss, "Resmi Fransızca versiyon, Osmanlı metninin onun bir çevirisi olduğu izlenimini vermiyor" dedi.

   Arapça versiyonu Al-Jawā ́ ib'de yayınlandı . "Osmanlı İmparatorluğu'nun Sonundaki Dil ve İktidar"ı da yazan Strauss, Arapça versiyonda kullanılan terminolojinin Osmanlı Türkçesine "neredeyse körü körüne bağlı olduğunu",bizzat Arapçanın "neredeyse" olduğunu söyledi. münhasıran" terminolojinin kaynağı olmak; Yeni Arapça kelimelerin Osmanlı Türkçesi tarafından kullanılan eski kelimelerin yerini alması nedeniyle Strauss, Farsça versiyonun Osmanlıca orijinaline yakınlığına kıyasla bu yakınlığın "daha şaşırtıcı" olduğunu ve "metin osmanlısına kasıtlı yakınlığın önemli olduğunu, ancak bu yakınlığın önemli olduğunu" savundu. Bu uygulamaya tatmin edici bir açıklama bulmak güçtür.

   17 Ocak 1877'den itibaren Akhtar'da Farsça bir versiyon çıktı . Strauss, Farsça metnin Osmanlıca orijinaline yakınlığının çok şaşırtıcı olmadığını, çünkü Farsça'nın siyasetle ilgili Arapça kökenli Osmanlı Türkçesi sözcüklerini benimsediğini söyledi. 

Müslüman olmayan azınlıklar için sürümler 

   Fransızca'daki bu sürüm, Hıristiyan ve Yahudi azınlıklar tarafından kullanılan dillerdeki ve İngilizce'deki çeviriler için temel oluşturdu ( Législation ottomane Cilt 5'te basılmıştır) .

   Gayrimüslimler için olan versiyonlar Ermenice , Bulgarca , Yunanca ve Judeo-İspanyolca (Ladin) versiyonlarını içeriyordu.Ayrıca Ermeni-Türkçe , Ermeni alfabesiyle yazılmış Türkçe bir versiyonu da vardı . Bu versiyonlar sırasıyla Masis , Makikat , Vyzantis , De Castro Press ve La Turquoise'da basılmıştır . 

   Strauss, gayrimüslimler tarafından kullanılan dillerin versiyonlarının Fransızca versiyona dayandığını, "terminolojinin modeli ve kaynağı" olduğunu söyledi.  Strauss, Osmanlı Türkçesinin yüceltme ve diğer dil özelliklerinin bu versiyonlarda genellikle bulunmadığına dikkat çekti .Ayrıca her dil versiyonunda Osmanlı Türkçesinin belirli terimleri yerine kullanılan dile özgü terminoloji vardır. Farklı versiyonlar ya yoğun olarak yabancı terminolojiyi ya da kendi dillerinden yoğun olarak kullanılan terminolojiyi kullanmış, ancak genellikle Osmanlı Türkçesi terminolojisini kullanmaktan kaçınmışlardır;Fransızca kökenli bazı yaygın Osmanlı terimlerinin yerini başka kelimeler aldı.  Gayrimüslimlere yönelik versiyonlar ile Osmanlı Türkçesi versiyonları arasındaki farklılıklara dayanarak, Strauss, "yabancı etkiler ve ulusal gelenekler - ve hatta özlemlerin" gayrimüslim versiyonlarını şekillendirdiği,  ve bunların "düşünceyi yansıttığı" sonucuna varmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda var olan dini, ideolojik ve diğer bölünmeler." 

   Strauss'un "pürist" olarak tanımladığı Ermenice versiyonun, Fransızca versiyonda bulunmayan ve bazı durumlarda yerli Ermenice terimler yerine Osmanlı terminolojisini kullanması nedeniyle, Strauss bunu "Osmanlı metnini dikkate almış" olarak nitelendirdi. Bazmavep ("Polyhistory") yayını Ermenice versiyonu yeniden bastı . 

   Bulgarca versiyonu diğer dört gazetede yeniden basıldı: Dunav/Tuna , Iztočno Vreme , Napredŭk veya Napredǎk ("İlerleme") ve Zornitsa ("Sabah Yıldızı").Strauss, Bulgar versiyonunun “Fransız versiyonuna tam olarak karşılık geldiğini” yazdı; Christo S. Arnaudov ( Bulgarca : Христо С. Арнаудовъ ; 1945 sonrası imla: Христо С. Арнаудов) koleksiyonundaki nüshanın başlık sayfasında eserin Osmanlı Türkçesinden tercüme edildiği belirtilmiş, ancak Strauss bunun Osmanlı Türkçesinden tercüme edilmediğini söylemiştir. dava. 

   Strauss, Yunanca versiyonun "Fransızca çeviriyi takip ettiğini" söylerken, Yunanca terminolojinin Osmanlıca eş anlamlılarını ve Osmanlı terminolojisinin Yunanca eşanlamlılarını da ekledi. 

Strauss, "Muhtemelen Yahudi-İspanyol versiyonu orijinal Osmanlı metnine karşı kontrol edilmiş olabilir" diye yazdı. 

   Strauss ayrıca " [ Bosna Vilayetinde ] bir Sırp versiyonu da bulunacaktı" yazdı . Arsenije Zdravković Jön Türk Devrimi'nden sonra bir Sırpça çeviri yayınladı . 

Yabancılar için sürümler 

   Fransızca ve İngilizce olarak yapılmış versiyonları vardı. Birincisi diplomatlar içindi ve Tercüme Bürosu ( Terceme odası ) tarafından oluşturuldu. Strauss, Fransızca versiyonun bir taslağının bulunmadığını ve yapılmış olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını belirtti. Fransızca versiyonu Osmanlı Türkçesinden terminolojiye sahiptir.

   American Journal of International Law'ın 1908 tarihli bir sayısı , Osmanlılar tarafından üretilen bir İngilizce versiyonu bastı, ancak kökenini belirtmedi.Ondan bir pasajı analiz ettikten sonra Strauss, "Açıkçası 'çağdaş İngilizce versiyonu' da Fransızca versiyondan çevrildi" sonucuna varmıştır.

Strauss, " Kanun-i esasi'nin Rusça çevirisini bulamadım . Ama var olma olasılığı çok yüksek " diye yazdı.

Terminoloji

   Hıristiyanlar ve Yahudiler için çeşitli dillerdeki sürümler, "anayasa" kelimesinin varyantlarını kullandı: Bulgarca konstitutsiya , Yunanca σύνταγμα ( syntagma ) , Yahudi-İspanyolca konstitusyon ve Sırpça ustav . Bulgar versiyonu Rusça bir terim kullandı, Yunan versiyonu Fransızca "anayasa" kelimesinin bir izini kullandı , Yahudi-İspanyolca terimi Fransızcadan aldı ve Sırp versiyonu Slavcadan bir kelime kullandı . Ermenice versiyonu sahmanadrut'iwn kelimesini kullanır (ayrıca Sahmanatrov;ivn , Batı Ermenicesi : սահմանադրութիւն; oryantal tarzı: Ermeni : anayasa ).

   Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça'da " temel hukuk ", Türkçe'de Kanun-i esasi , Arapça'da al-qānūn al-asāsī ve Farsça'da qānūn-e asāsī anlamına gelen bir kelime kullanılmıştır . Strauss, Farsça-Arapça teriminin " Grundgesetz "e daha yakın bir anlama sahip olduğunu söyledi.

Avrupa etkisi 

   18. yüzyılda Avrupa'nın gücü arttıkça, Osmanlıların kendileri de bir ilerleme eksikliği gördüler. Paris Antlaşması'nda (1856) Osmanlılar artık Avrupa dünyasının bir parçası olarak kabul ediliyordu. Bu, Avrupa'nın (yani İngiltere ve Fransa ) Osmanlı İmparatorluğu'na müdahalesinin başlangıcıydı. Osmanlı topraklarına girmelerinin bir nedeni de Osmanlı İmparatorluğu'nda Hıristiyanlığın korunmasıydı . İmparatorlukta Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında süregelen bir çatışma vardı. Rus müdahalesinin merkezi noktasıydı ve Ruslar belki de Osmanlıların en nefret edilen düşmanıydı. Ruslar, özellikle İmparatorluktaki huzursuzluk sınırlarına ulaştığında, siyasi meselelere karışmak için birçok yol aradılar. Rus-Türk Savaşlarının tarihi, birçok farklı nedenden dolayı uzun bir geçmişe sahiptir. Osmanlılar, Rusları en azılı ve en güvenilmez düşmanları olarak görüyorlardı.

Yerli ve yabancı tepkiler

   İmparatorluk içindeki ve Avrupa genelindeki tepkiler hem genel olarak kabul edilebilir hem de potansiyel olarak endişe vericiydi. Anayasa ilan edilip resmileştirilmeden önce, birçok ulema , onun Şeriat'a aykırı olduğunu düşündükleri için ona karşı çıktı. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu'nun her yerinde insanlar son derece mutluydu ve bu yeni rejimde yaşamayı dört gözle bekliyordu.  Oluşan Müslüman-Hıristiyan ilişkilerini birçok kişi kutladı ve katıldı ve artık yeni bir ulusal kimlik ortaya çıktı: Osmanlı. Ancak, İmparatorluk içindeki birçok eyalet ve halk buna karşıydı ve birçoğu hoşnutsuzluğunu şiddet yoluyla dile getirdi. Bazı Müslümanlar anayasanın Şeriat'ı ihlal ettiği konusunda ulema ile hemfikirdi. Bazıları, ayin sırasında bir rahibe saldırarak protestolarını gerçekleştirdi.Anayasada adı geçen Romanya, Üsküdar ve Arnavutluk gibi bazı eyaletler, bunun farklı bir hükümet değişikliği veya İmparatorluğun özerkliği olmadığını düşündükleri için alarma geçti. 

   Ancak halkın tepkisinden hemen sonra en önemli tepki Avrupalıların tepkisi oldu. Tepkileri halkın tam tersiydi; aslında buna tamamen karşıydılar - o kadar ki İngiltere Babıali'yi desteklemeye karşıydı ve eylemlerini pervasız olarak eleştirdi. Avrupa genelinde birçok kişi bu anayasayı uygunsuz veya İmparatorluğu kurtarmak için son bir hendek girişimi olarak gördü. Aslında sadece iki küçük ulus anayasadan yanaydı, ama sadece Rusları da sevmedikleri için. Diğerleri, Osmanlıların İmparatorluğu kurtarmak için saman aradığını düşündüler;Babıali'nin ve Padişah'ın talih vuruşu da dediler.

Anayasanın İlk Askıya Alınması 

   Osmanlı -Rus Savaşı'nda (1877-1878) Osmanlıların yenilmesinden sonra 31 Ocak 1878'de Edirne'de ateşkes imzalandı . Bu olaydan 14 gün sonra, 14 Şubat 1878'de II. Abdülhamid , toplumsal huzursuzluğu gerekçe göstererek parlamentoyu feshetme fırsatını yakaladı. Bu ona yeni seçimler yapmama fırsatı verdi. Yıldız Sarayı'ndaki toplumdan giderek daha fazla çekilen II. Abdülhamid , bu nedenle, otuz yılın çoğunu mutlakiyetçi bir şekilde yönetmeyi başardı.

Meşrutiyet Dönemi 

   II. Abdülhamid'in özellikle bazı askeri liderlerinin baskısı altında kalmasıyla Anayasa 1908'de eski haline getirildi . II. Abdülhamid'in düşüşü, II.1908 Jön Türk devrimi ve Jön Türkler 1876 anayasasını eski haline getirdiler.İkinci meşrutiyet dönemi 1908'den Osmanlı İmparatorluğu'nun dağıldığı I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar sürdü . Bu dönemde İttihat ve Terakki (İTC) başta olmak üzere birçok siyasi grup ve parti kuruldu.

Anayasanın kalıcı olarak askıya alınması

   20 Ocak 1920'de Büyük Millet Meclisi toplanarak 1921 Türk Anayasası'nı onayladı . Ancak, bu belge 1876 tarihli Osmanlı Anayasasının yürürlükten kaldırılıp kaldırılmadığını açıkça belirtmediği için, yalnızca 1921 Anayasasına aykırı hükümler hükümsüz ve hükümsüz hale geldi ( lex posterior derogat legi priori ). Anayasanın geri kalanı, 1876 ve 1921 Anayasalarının tamamen yeni bir belge olan 1924 Anayasası ile değiştirildiği 20 Nisan 1924'e kadar uygulamaya devam etti .

Anayasanın önemi

   Osmanlı Anayasası, ülke üzerindeki doğrudan etkisinden daha fazlasını temsil ediyordu. Bütün tebaayı kanunlar altında Osmanlı kıldığı için son derece önemliydi. Bunu yaparken, dini ne olursa olsun herkes basın özgürlüğü ve parasız eğitim gibi özgürlüklere hak kazandı. Hükümdarlara bıraktığı serbestliğe rağmen, anayasa, Avrupa etkilerinin Osmanlı bürokrasisinin bir parçası içinde ne ölçüde işlediğini açıkça gösteriyordu. Bu, İslam'ın hâlâ tanınan devlet dini olmasına rağmen, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki dini azınlıkların ayrımcılığı konusunda Avrupa baskısının etkilerini gösterdi. Anayasa ayrıca, yeni Temsilciler Meclisi'nde hizmet etme hakları da dahil olmak üzere tüm Osmanlı tebaasının eşitliğini yeniden onayladı . Anayasa, siyasi bir belgeden daha fazlasıydı; bu, Osmanlıcılığın ve Osmanlı yurtseverliğinin bir ilanıydı ve imparatorluğun sorunlarını çözmeye muktedir olduğunun ve o zamanki olduğu gibi bozulmadan kalma hakkına sahip olduğunun bir teyidiydi. 1876 ​​Osmanlı Anayasası'nı, tüm Osmanlı tebaası tarafından paylaşılan ortak bir vatandaşlık fikrini daha da vurgulayan 1869 Vatandaşlık Yasası izledi. Vatandaşlık Yasasının amacı,

   Sonunda, anayasa seçilmiş bir vekiller meclisi ve atanmış bir senato oluştursa da, padişahın yetkisine yalnızca asgari bir kısıtlama getirdi. Anayasaya göre, padişah savaş ilan etme ve barış yapma, bakanları atama ve görevden alma, yasaları onaylama ve meclisi toplayıp görevden alma yetkisini elinde tutuyordu. Sultan, devlet teşkilatının özel olarak yapıldığı meşrulaştırılmış teokratik hükümdar olarak kalır. Böylece, hukuken bir anayasa bozulmamış olmasına rağmen, padişah mutlakiyetçi bir şekilde yönetti. Bu, özellikle Parlamento, Anayasa'nın ilanından on bir ay sonra kapandığında belirgindi.Anayasada güvence altına alınan temel haklar, Osmanlı hukuk tarihinde hiçbir şekilde önemsiz olmamakla birlikte, hükümdarın beyanlarıyla ciddi biçimde sınırlandırılmıştır. Seçimler, evrensel temsil kurumu aracılığıyla mezhepsel bölünmelerin üstesinden gelmek yerine , 1844 nüfus sayımından alınan nüfus rakam projeksiyonlarına dayalı olarak farklı dini topluluklara kotalar tahsis ederek toplumun cemaat tabanını güçlendirdi . Üstelik, Avrupalı ​​güçleri yatıştırmak için Osmanlı yönetimi, Avrupa eyaletlerini ortalama 2:1 oranında tercih eden son derece eşitsiz bir temsil düzeni tasarladı. 

 

Önceki KonuWanderers  (Gezginler), Güneş Sistemini Fethedince Keşfetmenin Nasıl Olacağını Açıklıyor
Sonraki Konuİnsanlığın en tehlikeli fikri: Transhümanizm - İnsansız Dünya
Bu yazıya henüz yorum yapılmamış, ilk yorum yapan siz olun...
Yorum Yapın
E-posta hesabınız yayınlanmıyacaktır.
Web site zorunlu değildir.
Güvenlik kodu