Sasani İmparatorluğu

Sasani İmparatorluğu

    Sasani İmparatorluğu ( Farsça: ساسانیان Sasanian ), dördüncü İran hanedanı ve ikinci Pers İmparatorluğu ( 226 - 651 ) için kullanılan isimdir. Sasani hanedanlığı, son Part ( Arsacid ) kralı IV. Artabanus'ü yendikten sonra I. Ardaşir tarafından kurulmuş ve son Sasani Şahanşahı ( Kralların Kralı ) III. Yezdegerd'ün ( 632 - 651 ) İslam imparatorluklarının ilki olan erken İslam Halifeliğini kovmak için verdiği 14 yıllık mücadeleyi kaybetmesiyle sona ermiştir. İmparatorluğun toprakları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Afganistan, Türkiye'nin doğu kesimleri ile Suriye, Pakistan, Kafkasya, Orta Asya ve Arabistan'ın bir kısmını kapsıyordu. II. Khosrau'nun 590 - 628 yılları arasındaki yönetimi sırasında Mısır, Ürdün, Filistin ve Lübnan da kısa bir süreliğine İmparatorluğa katılmıştır. Sasaniler imparatorluklarına Erānshahr ايرانشهر ( Iranshæhr ) "İranlıların ( Aryanların ) Hakimiyeti" adını verdiler.

    Geç Antik Çağ döneminin uzunluğunu kapsayan Sasani dönemi, İran'ın en önemli ve etkili tarihi dönemlerinden biri olarak kabul edilir. Birçok açıdan Sasani dönemi Pers medeniyetinin en yüksek başarısına tanıklık etmiş ve Müslümanların fethi ve İslam'ı kabulünden önceki son büyük İran İmparatorluğu'nu oluşturmuştur. İran, Sasaniler döneminde Roma medeniyetini önemli ölçüde etkilemiş; kültürel etkileri imparatorluğun toprak sınırlarının çok ötesine, Batı Avrupa, Afrika, Çin ve Hindistan'a kadar uzanmış ve hem Avrupa hem de Asya ortaçağ sanatının oluşumunda önemli bir rol oynamıştır.

    Bu etki erken İslam dünyasına da taşınmıştır. Hanedanın eşsiz ve aristokratik kültürü, İran'ın İslami fethini bir Pers Rönesansı'na dönüştürdü. Daha sonra İslam kültürü olarak bilinen mimari, yazı ve diğer becerilerin çoğu, esas olarak Sasani Perslerinden daha geniş Müslüman dünyasına taşınmıştır.

 

Kökenler ve Erken Tarih ( 205 - 310 )

    Sasani Hanedanlığı, üçüncü yüzyılın başında Persis valiliğini ele geçirmiş olan, Istakhr, Persis'teki ( Pars ) tanrıça Anahita'nın rahiplerinin soyundan gelen I. Ardaşir ( 226 - 241 ) tarafından kurulmuştur. Babası Papag ( Papak ve Babak olarak da telaffuz edilir ), aslında Kheir adlı küçük bir kasabanın yöneticisiydi, ancak 205 yılında Bazrangidlerin ( Arsakidlerin müşterisi olarak Persis'in yerel yöneticileri ) son kralı Gocihr'i tahttan indirmeyi başarmış ve kendisini yeni yönetici olarak atamıştı. Annesi Rodhagh, Peris eyalet valisinin kızıydı. Soyun isimsiz kurucusu I. Ardaşir'in baba tarafından dedesi, Anahita Tapınağı'nın büyük rahibi Sassan'dı.

    Pabag'ın o dönemde yerel güç kazanma çabaları, Mezopotamya'da kardeşi VI. Vologases ( Walakhsh ) ile bir hanedan mücadelesi içinde olan dönemin Arsak İmparatoru IV. Artabanus'un dikkatinden kaçtı. Pabag ve büyük oğlu Şapur, Arsaklılar arasındaki bu sorunların sağladığı rahatlığı kullanarak güçlerini tüm Persis'e yaymayı başardılar. Kaynakların kabataslak olması nedeniyle sonraki olaylar belirsizdir. Ancak Pabag'ın 220 yılı civarında ölümünün ardından, o sırada Darabgird valisi olan Ardaşir'in ağabeyi Şahpur'la kendi başına bir iktidar mücadelesine girdiği kesindir. Kaynaklar bize 222 yılında Şahpur'un kardeşiyle görüşmeye giderken bir binanın çatısının üzerine çökmesi sonucu öldüğünü söylüyor.

    Bu noktada, Ardaşir başkentini Persis'in güneyine taşıdı ve Ardaşir - Harrah'ta ( eski adıyla Gur, bugünkü Firuzabad ) bir başkent kurdu. Yüksek dağlarla desteklenen ve dar geçitlerle kolayca savunulabilen şehir, Ardeşir'in daha fazla güç kazanma çabalarının merkezi haline geldi. Şehir, muhtemelen Darabgird'inkinden kopyalanan yüksek, dairesel bir surla çevriliydi ve kuzey tarafında kalıntıları hala ayakta olan büyük bir saray vardı.

    Persis üzerinde egemenliğini kurduktan sonra I. Erdeşir, Fars'ın yerel prenslerinden sadakat talep ederek ve komşu Kerman, İsfahan, Susiana ve Mesene vilayetlerinin kontrolünü ele geçirerek topraklarını hızla genişletti. Bu genişleme kısa sürede IV. Artabanus'ün ( 216 - 224 ), I. Ardaşir'in derebeyinin dikkatini çekti. IV. Artabanus başlangıçta Huzistan valisine 224 yılında Erdeşir'e karşı yürümesini emretti, ancak bu Erdeşir için büyük bir zaferle sonuçlandı. Artabanus'un kendisi de 224 yılında I. Erdeşir'e karşı ikinci kez sefere çıktı. Orduları Hormizdeghan'da çarpışır ve IV. Artabanus öldürülür. I. Erdeşir artık feshedilmiş olan Part ( Arşak ) İmparatorluğu'nun batı eyaletlerini istila etmeye devam etti. 226 yılında Ctesiphon'da İran'ın tek hükümdarı olarak taç giyer ve Şahanşah ya da "Kralların Kralı" unvanını alır ( yazıtlarda Adhur - Anahid'den "Kraliçelerin Kraliçesi" olarak bahsedilir, ancak Ardaşir'le ilişkisi tespit edilememiştir ) ve 400 yıllık Part İmparatorluğu'nun sonunu getirerek dört yüzyıl sürecek Sasani egemenliğini başlatır.

    Sonraki birkaç yıl içinde, imparatorluk çevresindeki yerel isyanların ardından, I. Ardeşir yeni imparatorluğunu doğu ve kuzeybatıya doğru daha da genişleterek Sistan, Gorgan, Horasan, Margiana ( modern Türkmenistan'da ), Belh ve Chorasmia eyaletlerini fethetti. Ayrıca Bahreyn ve Musul'u da Sasani topraklarına kattı. Daha sonraki Sasani yazıtları da Kuşan, Turan ve Mekran krallarının Ardaşir'e boyun eğdiğini iddia etse de, nümizmatik kanıtlara dayanarak bunların aslında Ardaşir'in oğlu, gelecekteki I. Şapur'a boyun eğmiş olması daha muhtemeldir. Batıda Hatra, Ermenistan ve Adiabene'ye yönelik saldırılar daha az başarılı oldu.

    Ardeşir'in, annesi muhtemelen IV. Artabanus veya Suren Klanı üyelerinden biri olan bir Part hükümdarının kızı olan oğlu I. Şapur ( 241 - 272 ), Baktriya ve Kuşan'ı fethederek bu genişlemeyi sürdürdü ve Roma'ya karşı birkaç sefer düzenledi. Roma topraklarının derinliklerine nüfuz eden I. Şapur, Suriye'deki Antiochia'yı fethedip yağmaladı ( 253 veya 256 ) ve sonunda Roma imparatorları III. Gordian ( 238 - 244 ), Arap Philip ( 244 - 249 ) ve Valerian'ı ( 253 - 260 ) mağlup etti. Sonuncusu Edessa Savaşı'ndan sonra ( 259 ) Pers hapishanesine götürüldü, bu Romalılar için muazzam ve o zamana kadar bilinmeyen bir utançtı. I. Şapur zaferini, örneğin Bişapur ile Nakş-ı Rüstem'deki etkileyici kaya kabartmalarının yanı sıra Persepolis yakınlarındaki Nakş-ı Rüstem ile Farsça ve Yunanca anıtsal bir yazıt oyarak kutladı. 260 ve 263 yılları arasında I. Şapur, yeni fethedilen bu toprakların bir kısmını Roma müttefiki Odaenathus'a kaptırmıştır.

    I. Şapur'un yoğun kalkınma planları vardı. Bazılarına kısmen Roma topraklarından gelen göçmenlerin yerleştiği birçok şehir kurdu. Bunlar arasında Sasani yönetimi altında inançlarını özgürce yerine getirebilen Hıristiyanlar da vardı. Bişapur ve Nişapur adlı iki şehre onun adı verilmiştir. I. Şapur özellikle Maniheizm'i desteklemiştir. Mani'yi korudu ve yurtdışına birçok Maniheist misyoner gönderdi. I. Şapur ayrıca Shmuel adında Babilli bir hahamla da dostluk kurmuştur. Bu dostluk Yahudi cemaati için avantajlıydı ve onlara karşı çıkarılan baskıcı kanunlardan kurtulmalarını sağladı.

    Daha sonraki krallar I. Şapur'un dini hoşgörü politikasını tersine çevirdi. I. Şapur'un yerine geçen I. Behram ( 273 - 276 ), Mecusilerin baskısı altında Mani ve takipçilerine zulmetti. I. Behram Mani'yi hapsetti ve öldürülmesini emretti; efsaneye göre Mani hapiste idamını beklerken öldü.

    II. Behram ( 276 - 293 ) babasının dini politikasını izledi. Zayıf bir hükümdardı ve birkaç batı eyaletini Roma İmparatoru Carus'a ( 282 - 283 ) kaptırdı. Onun yönetimi sırasında Ermenistan'ın büyük bir kısmı, yarım yüzyıllık Pers egemenliğinden sonra Diocletianus'a ( 284 - 305 ) bırakıldı.

    ( 293'te kısa bir süre hüküm süren ) III. Behram'in yerine geçen Narseh ( 293 - 302 ) Romalılarla bir başka savaşa girişti. İmparator Galerius'a ( 305 - 311 ) karşı 296'da Fırat üzerindeki Callinicum yakınlarında erken bir başarı kazandıktan sonra, Narseh 297'de Ermenistan'da haremiyle birlikteyken bir pusuda kesin olarak yenildi. Bu savaşı sonuçlandıran antlaşmada Sasaniler Dicle'nin batısındaki tüm toprakları bıraktı ve Ermenistan ile Gürcistan'ın işlerine karışmamayı kabul etti. Bu ezici yenilginin ardından Narseh 301 yılında istifa etti ve bir yıl sonra keder içinde öldü. Narseh'in oğlu II. Hormizd ( 302 - 309 ) tahta geçti. Sistan ve Kuşan'daki isyanları bastırmasına rağmen, II. Hormizd de soyluları kontrol edemeyen zayıf bir hükümdardı. 309'da avlanırken Bedeviler tarafından öldürüldü.

 

Birinci Altın Çağ ( 309 - 379 )

    Hormizd'in ölümünün ardından güneyden gelen Araplar imparatorluğun güney şehirlerini yakıp yıkmaya ve yağmalamaya başladılar, hatta Sasani krallarının doğum yeri olan Fars eyaletine bile saldırdılar. Bu arada Pers soyluları Hürmüz'ün en büyük oğlunu öldürdüler, ikincisini kör ettiler ve üçüncüsünü ( daha sonra Roma topraklarına kaçan ) hapsettiler. Taht, Hürmüz'ün eşlerinden birinin doğmamış çocuğu için ayrılmıştı. II. Şapur'un ( 309 - 379 ) tarihte rahimde taç giydirilen tek kral olabileceği söylenir: taç annesinin karnına yerleştirilmiştir. Şapur adı verilen bu çocuk bu nedenle kral olarak doğmuştur. Gençliği boyunca imparatorluk annesi ve soylular tarafından kontrol edildi. II. Şapur'un reşit olmasıyla birlikte iktidarı ele geçirdi ve kısa sürede aktif ve etkili bir yönetici olduğunu kanıtladı.

    II. Şapur ilk olarak küçük ama disiplinli ordusunu Araplara karşı güneye yönlendirdi ve onları yenerek imparatorluğun güney bölgelerini güvence altına aldı. Ardından batıda Romalılara karşı ilk seferini başlattı ve erken bir başarı elde etti. Ancak Singara Kuşatması'ndan sonra, imparatorluğun doğu sınırları boyunca göçebe akınları yüzünden fetihleri durdu. Bu akınlar, İpek Yolu'nun kontrolü için stratejik açıdan kritik bir bölge olan Maveraünnehir'i tehdit ediyordu. Buna ek olarak, II. Şapur'in askeri güçleri batıda ele geçirdiği toprakları elinde tutmak için yeterli değildi. Bu nedenle II. Constantius ( 353 - 361 ) ile bir barış anlaşması imzaladı ve her iki taraf da sınırlı bir süre için birbirlerinin topraklarına saldırmamayı kabul etti.

    II. Şapur daha sonra doğudaki göçebelerle karşılaşmak için Maveraünnehir'e doğru yürüdü. Orta Asyalı kabileleri ezdi ve bölgeyi yeni bir eyalet olarak ilhak etti. Bugün Afganistan olarak bilinen bölgenin fethini tamamladı. Bu zaferi kültürel yayılma izledi ve Sasani sanatı Türkistan'a girerek Çin'e kadar ulaştı. II. Şapur, göçebe Kral Grumbates ile birlikte 359'da Romalılara karşı ikinci seferini başlattı, bu sefer tüm askeri gücü ve göçebelerin desteğiyle. Sefer büyük ölçüde başarılı oldu; tamamlanmasının ardından toplam beş Roma eyaleti Perslere bırakıldı.

    II. Şapur sert bir dini politika izledi. Onun döneminde Zerdüştlüğün kutsal metinleri olan Avesta'nın derlenmesi tamamlandı, sapkınlık ve dinden dönme cezalandırıldı ve Hıristiyanlara zulmedildi. Bu sonuncusu, Roma İmparatorluğu'nun Büyük Konstantin ( 324 - 337 ) tarafından Hıristiyanlaştırılmasına karşı bir tepkiydi. II. Şapur, tıpkı I. Şapur gibi, kendi döneminde görece özgürlük içinde yaşayan ve birçok avantaj elde eden Yahudilere karşı dostane davranmıştır.

    Şapur'un ölümü sırasında Pers İmparatorluğu her zamankinden daha güçlüydü; doğudaki düşmanları pasifize edilmiş ve Ermenistan Pers kontrolü altına alınmıştı.

 

İkinci Altın Çağ ( 498 - 622 )

    İkinci altın çağ I. Kavadh'inin ikinci hükümdarlığından sonra başladı. I. Kavadh, Heftalitlerin desteğiyle Romalılara karşı bir sefer başlattı. 502 yılında Ermenistan'daki Theodosiopolis'i ( Erzurum ) aldı. 503 yılında Dicle üzerindeki Amida'yı ( Diarbekr ) aldı. 505 yılında, Kafkasya'dan gelen Batı Hunlarının Ermenistan'ı istilası, Romalıların Kafkasya'daki istihkâmların bakımı için Perslere sübvansiyon ödediği bir ateşkese yol açtı. 525 yılında Lazika'daki isyanları bastırdı ve Gürcistan'ı geri aldı. 530 yılında, önemli bir Roma sınır kenti olan Daras'a saldırmak üzere Mirranlı Firuz komutasında bir ordu gönderdi. Ordu Romalı general Belisarius tarafından karşılandı ve sayıca üstün olmasına rağmen Daras Savaşı'nda kesin bir yenilgiye uğratıldı. Ancak Kavadh'ın ordusu, Lakhmid hükümdarı ( bir Sasani vasal krallığı ) IV. el-Mundhir ibn el-Mundhir'in yardımı ve Belaisarius'un lejyonlarına karşı koymak için seçkin Savaranlarının ( şövalyeler ) taktiksel düzenlemesiyle, daha sonra Belisarius komutasındaki Roma ordularını biri 530 yılında Nisbis Savaşı'nda ve diğeri 531 yılında Callinicum Savaşı'nda olmak üzere iki kez yendi. Eftalitlerin boyunduruğundan kurtulamamış olsa da Kavadh iç bölgelerde düzeni yeniden sağlamayı başarmış ve Doğu Romalılara karşı genel bir başarıyla savaşmış, bazılarına kendi adı verilen birkaç şehir kurmuş ve vergilendirme ile iç idareyi düzenlemeye başlamıştır.

    I. Kavadh'tan sonra tahta Anuşirvan ( "ölümsüz ruhlu"; 531 - 579 yılları arasında hüküm sürmüştür ) olarak da bilinen oğlu I. Khosrau geçmiştir. Sasani hükümdarları arasında en ünlü olanıdır. I. Khosrau en çok Sasanilerin yaşlanan yönetim organında yaptığı reformlarla ünlüdür. Reformlarında, babasının başlattığı ve imparatorluğunun refahını ve gelirlerini artırmak için her yolu denediği, toprak mülklerinin araştırılmasına dayanan rasyonel bir vergilendirme sistemi getirdi. Önceki büyük feodal beyler kendi askeri teçhizatlarını, takipçilerini ve hizmetlilerini kullanırlardı. I. Hüsrev, merkezi hükümet ve bürokrasi tarafından ödenen ve donatılan dehkanlardan ya da "şövalyelerden" oluşan yeni bir güç geliştirerek orduyu ve bürokrasiyi yerel lordlardan ziyade merkezi hükümete daha sıkı bağladı.

    İmparator I. Justinianus ( 527 - 565 ) barışı koruması için ona 440.000 altın rüşvet vermiş olsa da, 540 yılında I. Hüsrev 532'deki "ebedi barışı" bozarak Suriye'yi işgal etti ve Antakya şehrini geçici olarak ele geçirip yağmaladı. Khosrau'nun dönüş yolu sırasında farklı Bizans şehirlerinden para topladı.

    565 yılında I. Justinianus ölünce yerine geçen II. Justin ( 565 - 578 ), Suriye'deki Bizans topraklarına saldırmalarını engellemek için Arap reislerine yapılan yardımları durdurmaya karar verdi. Bir yıl önce Ermenistan'ın Suren ailesinden gelen Sasani valisi, modern Erivan yakınlarındaki Dvin'de bir ateş tapınağı inşa etti ve Mamikonyan ailesinin nüfuzlu bir üyesini öldürerek 571'de Pers valisinin ve muhafızlarının katledilmesine yol açan bir isyana neden oldu. II. Justin, Kafkasya geçitlerinin savunması için I. Khosrau'ya yaptığı yıllık ödemeleri durdurmak için Ermeni isyanından yararlandı. Ermeniler müttefik olarak kabul edildi ve Sasani topraklarına bir ordu gönderilerek 572'de Nisibis kuşatıldı. Ancak Bizanslı generaller arasındaki anlaşmazlık sadece kuşatmanın terk edilmesine yol açmakla kalmadı, aynı zamanda Persler tarafından ele geçirilen ve daha sonra Suriye'yi yakıp yıkan Dara şehrinde kuşatıldılar ve II. Justin'in barış talep etmesine neden oldular. Ermeni isyanı, I. Khosrau'nun Ermenistan'ı tekrar Sasani İmparatorluğu'na bağlayan genel affıyla sona erdi.

    570 yılı civarında, Yemen Kralı'nın üvey kardeşi "Ma'd-Karib", I. Khosrau'nun müdahalesini talep etti. I. Hüsrev bir donanma ve Vahriz adlı bir komutanın emrinde küçük bir orduyu şimdiki Aden yakınlarına gönderdi ve işgal edilen başkent San'a'l üzerine yürüdüler. Sefere eşlik eden Mard-Karib'in oğlu Saif, 575 ile 577 yılları arasında kral oldu. Böylece Sasaniler doğu ile deniz ticaretini kontrol etmek için Güney Arabistan'da bir üs kurmayı başardılar. Daha sonra Güney Arabistan Krallığı Sasani derebeyliğinden vazgeçti ve 598 yılında gönderilen bir başka Pers seferi Güney Arabistan'ı başarılı bir şekilde Sasani eyaleti olarak ilhak etti ve bu durum II.

    I. Khosrau'nun hükümdarlığı, daha sonraki Sasani eyalet yönetiminin ve vergi toplama sisteminin belkemiğini oluşturan küçük toprak sahibi soylular olan dihkanların ( kelime anlamıyla köy beyleri ) yükselişine tanık oldu. I. Khosrau başkentini süsleyen, yeni şehirler kuran ve yeni binalar inşa eden büyük bir inşaatçıydı. Kanalları yeniden inşa etti ve savaşlarda tahrip olan çiftlikleri yeniden stokladı. Geçitlerde güçlü istihkâmlar inşa etti ve işgalcilere karşı koruyucu olarak hareket etmeleri için sınırlarda özenle seçilmiş kasabalara tabi kabileler yerleştirdi. Zerdüştlüğün resmi devlet dini olması gerektiğine karar vermesine rağmen tüm dinlere karşı hoşgörülüydü ve oğullarından biri Hıristiyan olduğunda gereksiz yere rahatsız olmadı.

    I. Khosrau'dan sonra tahta IV. Hormizd ( 579 - 590 ) geçti. IV. Hormizd de selefleri tarafından tesis edilen başarı ve refahı devam ettiren güçlü bir hükümdardı. II. Khosrau ( 590 - 628 ) döneminde, general Bahram Chobin'in ( rakip Kral VI. Bahram ) isyanı imparatorluğu kısa süreliğine krize soktu, ancak kriz kısa sürdü ve II. Khosrau kısa süre sonra imparatorluk üzerinde sağlam bir kontrol kurdu. II. Khosrau, Bizans İmparatorluğu'ndaki bir iç savaştan yararlanarak geniş çaplı bir istila başlattı. Kudüs ve Şam düştüğünde Sasanilerin Ahameniş sınırlarını yeniden kurma hayali tamamlanmak üzereydi; kısa süre sonra Mısır da düştü. 626 yılında Konstantinopolis de Persler tarafından desteklenen Slav ve Avar güçleri tarafından kuşatma altına alındı. Bu olağanüstü genişleme zirvesi, Pers sanatının, müziğinin ve mimarisinin çiçek açmasıyla paraleldi. 622 yılına gelindiğinde Bizans İmparatorluğu çöküşün eşiğine gelmiş ve Anadolu'nun bazı bölgeleri hariç tüm cephelerde Ahameniş İmparatorluğu'nun sınırları yeniden tesis edilmiştir.

 

Gerileme ve çöküş ( 622 - 651 )

    Son derece başarılı olmasına rağmen, II. Khosrau'nun seferi Pers ordusunu aşırı genişletmiş ve halkı aşırı zorlamıştı. Bizans İmparatoru Herakleios ( 610 - 641 ) taktiksel bir hamleyle misilleme yaparak kuşatma altındaki başkentini terk etti ve İran'a arkadan saldırmak için Karadeniz'e açıldı. Bu arada II. Khosrau ile generali Şahrbaraz arasında karşılıklı şüphe doğmuştu. Bizans ajanları Şahrbaraz'a, II. Khosrau'nun generalin idamını planladığını gösteren sahte mektuplar gösterdiler. Şehrbaraz hayatından endişe ederek bu kritik dönemde tarafsız kaldı. Böylece İran en büyük ordularından birinin ve en iyi generallerinden birinin hizmetinden mahrum kaldı. Khosrau'nun kötü talihine, Kafkasya ve Anadolu'yu fetheden Sasani ordusunun diğer büyük komutanı Shahin'in beklenmedik bir şekilde ölmesi, dengeyi Bizanslılar lehine daha da değiştirdi ve Khosrau'yu melankoliye sürükledi.

    Herakleios, Hazarların ve diğer Türk birliklerinin yardımıyla, Şahin ve Şahrbaraz'ın yokluğundan yararlanarak, 15 yıllık savaş nedeniyle büyük ölçüde zayıflamış bir Sasani devletine karşı birkaç yıkıcı zafer kazandı. Herakleios'un seferi, Bizanslıların ( Herakleios'u terk eden Hazarlar olmadan ) Rhahzadh komutasındaki Pers ordusunu mağlup ettiği Ninova Savaşı ile sonuçlandı. Herakleios daha sonra Mezopotamya ve Batı İran'da ilerleyerek Takht-e Soleyman'ı ve II. Khosrau'nun suikast haberini aldığı Dastugerd Sarayı'nı yağmaladı.

    II. Khosrau'nun öldürülmesinin ardından kaos ve iç savaş başladı. II. Khosro'nun iki kızı ve spahbod Şahrbaraz da dahil olmak üzere on dört yıllık bir süre ve birbirini izleyen on iki kral boyunca Sasani İmparatorluğu önemli ölçüde zayıfladı. Merkezi otoritenin gücü generallerin eline geçti. Bir dizi darbeden sonra güçlü bir kralın ortaya çıkması birkaç yıl alacaktı ve Sasaniler hiçbir zaman tam olarak toparlanamadı.

    632 baharında, I. Hüsrev'in torunu olan ve saklanarak yaşayan III. Yezdegerd tahta çıktı. Aynı yıl, ilk Arap filoları Pers topraklarına akınlar düzenlediler. Yıllar süren savaşlar hem Bizanslıları hem de Persleri yormuştu. Sasaniler ekonomik gerileme, ağır vergilendirme, dini huzursuzluk, katı sosyal tabakalaşma, taşralı toprak sahiplerinin artan gücü ve yöneticilerin hızla el değiştirmesi nedeniyle daha da zayıflamıştı. Bu faktörler Arap istilasını kolaylaştırdı.

    Sasaniler, ilk Arap ordularının uyguladığı baskıya karşı hiçbir zaman gerçekten etkili bir direniş gösteremedi. Yezdegerd danışmanlarının insafına kalmış bir çocuktu ve yeni yayılan Arapların benzer baskısı altındaki Bizans'ın artık tehdit oluşturmamasına rağmen, küçük feodal krallıklar halinde parçalanan geniş bir ülkeyi birleştirmekten acizdi. Sasaniler ve Müslüman Araplar arasındaki ilk karşılaşma 634'te Sasani zaferiyle sonuçlanan Köprü Savaşı'nda gerçekleşir, ancak Arap tehdidi burada durmaz ve bir zamanlar Muhammed'in seçilmiş silah arkadaşlarından biri ve Arap ordusunun lideri olan Halid ibn Velid'in disiplinli orduları tarafından kısa süre içinde yeniden ortaya çıkar. Halife Ömer ibn el-Hattâb komutasındaki bir Müslüman ordusu, 637 yılında Kâdisiye ovalarında general Rüstem Ferruhzad komutasındaki daha büyük bir Pers kuvvetini yenilgiye uğrattı ve Ktesifon'u kuşattı. Ktesiphon uzun süren bir kuşatmadan sonra düştü. Yezdgerd, İmparatorluğun büyük hazinesinin çoğunu arkasında bırakarak Ktesiphon'dan doğuya doğru kaçtı. Araplar kısa bir süre sonra Ktesifon'u ele geçirerek Sasani hükümetini para sıkıntısı içinde bıraktılar ve kendi kullanımları için güçlü bir mali kaynak elde ettiler. Arap istilaları sırasında imparatorluk tükenmiş ve etkin bir hükümetten yoksun olarak bölünmüş olmasaydı, Asawaran ( Azatan ) şövalye kastı bir an önce çağrılıp tek bir ordu halinde toplanırsa büyük olasılıkla onları yenebilirdi. Ancak hiçbir zaman zamanında çağrılmadılar, olaylar çok hızlı gelişti ve İmparatorlukta göreceli bir güç boşluğu oluştu. Sonuç İslami fetih oldu. Bir dizi Sasani valisi işgalcileri geri püskürtmek için güçlerini birleştirmeye çalıştı, ancak bu çaba güçlü bir merkezi otoritenin yokluğu nedeniyle sekteye uğradı ve valiler Nihavend Savaşı'nda yenildiler; Askeri komuta yapısı yok olmuş, soylu olmayan askerî birlikleri yok edilmiş, mali kaynakları etkin bir şekilde tahrip edilmiş ve Asawaran ( Azatan ) şövalye kastı parça parça yok edilmiş olan Sasani imparatorluğu artık istilacılar karşısında tamamen çaresizdi.

    Nihavend'deki yenilgiyi duyan Yezdgerd, Fars asillerinin çoğuyla birlikte daha iç bölgelere, kuzeydeki Horasan eyaletine kaçtı. Kendisi 651 yılının sonlarında Merv'de bir değirmenci tarafından öldürülürken, soyluların geri kalanı Orta Asya'ya yerleşerek Fars kültürünün ve dilinin bu bölgelerde yayılmasına ve İslam'ın istilasından sonra Sasani geleneklerini ve kültürünü canlandırmaya ve yeniden diriltmeye çalışan ilk yerli İran hanedanı olan Samani hanedanının kurulmasına büyük katkıda bulundular.

    Sasani İmparatorluğu'nun ani çöküşü beş yıllık bir süre içinde tamamlandı ve topraklarının çoğu İslam halifeliğine dahil edildi; ancak birçok İran şehri işgalcilere karşı birkaç kez direndi ve savaştı. Rayy, İsfahan ve Hemedan gibi şehirler, isyanları bastırmak ve İran halkını korkutmak amacıyla İslam halifeleri tarafından üç kez yok edildi. Yerel halk ya kendi isteğiyle İslam'ı kabul etmiş, böylece özel bir cizye vergisi ödeme zorunluluğu da dahil olmak üzere gayrimüslimlere uygulanan çeşitli kısıtlamalardan kurtulmuş ya da işgalci ordular tarafından din değiştirmeye zorlanmıştır. İşgalciler Gundişapur Akademisi'ni ve kütüphanesini tahrip ederek kitap yığınlarını yaktılar. Sasani kayıtlarının ve edebi eserlerinin çoğu yok edildi. Bu kaderden kurtulan birkaç tanesi daha sonra Arapçaya ve daha sonra da Modern Farsçaya çevrildi. İslam istilası sırasında birçok İran şehri yıkıldı ya da terk edildi, saraylar ve köprüler harap oldu ve birçok muhteşem imparatorluk Pers bahçesi yakılıp yıkıldı. İranlı şair Firdevsi, Sasanileri överken onların çöküşünü şöyle anlatır:


کجا آن بزرگان ساسانیان
زبهرامیان تا بسامانیان

kujā ān buzurgān-e Sāsānīyān
ze Bahrāmīyān tā ba Sāmānīyān?

"Büyük Sasaniler nereye gittiler?
"Bahrāmīler ve Samanīler'e ne oldu?"

 

Sasani hükümet şekli

    Sasaniler, başkenti Khvarvaran eyaletindeki Ktesiphon olmak üzere, kabaca Ahamenişler tarafından elde edilen sınırlar içinde bir imparatorluk kurdular. Bu imparatorluğu yönetirken, Sasani hükümdarları Şāhanşāh ( Kralların Kralı ) unvanını aldılar, merkezi derebeyleri oldular ve aynı zamanda ulusal dinin sembolü olan kutsal ateşin koruyuculuğunu üstlendiler. Bu sembol Sasani sikkelerinde açıkça görülür; hükümdar, tacı ve makam giysileriyle ön yüzde yer alırken, sikkenin arka yüzünde ulusal dinin sembolü olan kutsal ateşle desteklenir. Sasani kraliçeleri Banebshenan banebshen ( Kraliçelerin Kraliçesi ) unvanına sahipti.

    Daha küçük ölçekte bölge, doğrudan Şahanşah tarafından denetlenen Şahrdar ( شهردار ) olarak bilinen Sasani kraliyet ailesinden bir dizi küçük yönetici tarafından da yönetilebilirdi. Sasani yönetimi önemli ölçüde merkezileşme, hırslı şehir planlaması, tarımsal kalkınma ve teknolojik gelişmelerle karakterize edildi. Kralın altında güçlü bir bürokrasi hükümet işlerinin çoğunu yürütüyordu; bürokrasinin başı ve şansölye yardımcısı "Vuzorg ( Bozorg ) Farmadar" ( بزرگ فرمادار ) idi. Bu bürokrasi içinde Zerdüşt rahipliği son derece güçlüydü. Magi rahip sınıfının başı Mobadan ( موبدان ), başkomutan İran ( Eran ) Spahbod ( ايران سپهد ) ile birlikte, "Ho Tokhshan Bod" ( هوتوخشان بد ) tüccarlar ve tüccarlar sendikası başkanı ve aynı zamanda çiftçilerin başkanı olan "Vastrioshansalar" ( واستریوشانسالار ) tarım bakanı, imparatorun altında Sasani devletinin en güçlü adamlarıydı.

 

Sasani ordusu

    Sasani döneminde Pers ordusunun ( Spah ) belkemiğini iki tür ağır süvari birliği oluşturuyordu: Clibanarii ve Katafraktlar. Gençliklerinden itibaren askerlik için eğitilen seçkin soylulardan oluşan bu süvari gücü hafif süvariler, piyadeler ve okçular tarafından destekleniyordu. Sasani taktiklerinin merkezinde düşmanı okçular, savaş filleri ve diğer birliklerle bozmak ve böylece süvari kuvvetlerinin yararlanabileceği boşluklar açmak vardı.

    Selefleri Partların aksine, Sasaniler gelişmiş kuşatma makineleri geliştirdiler. Bu gelişme, başarının şehirleri ve diğer müstahkem noktaları ele geçirme yeteneğine bağlı olduğu Roma ile çatışmalarda imparatorluğa iyi hizmet etti; tersine, Sasaniler kendi şehirlerini saldırıya karşı savunmak için de bir dizi teknik geliştirdiler. Sasani ordusu, daha gelişmiş ve ölümcül olsa da selefi Part ordusuna çok benzeyen ağır süvarileriyle ünlüydü.

 

Çatışmalar

    Partlar gibi Sasaniler de Roma İmparatorluğu ile sürekli düşmanlık halindeydi. Roma İmparatorluğu'nun 395 yılında bölünmesinin ardından, başkenti Konstantinopolis olan Doğu Roma İmparatorluğu, İran'ın başlıca batı düşmanı olarak Roma İmparatorluğu'nun yerini aldı. İki imparatorluk arasındaki düşmanlıklar daha sık hale geldi. Roma İmparatorluğu'na benzer şekilde Sasaniler de komşu krallıklar ve göçebe ordularla sürekli bir çatışma halindeydi. Göçebe akınları tehdidi hiçbir zaman tam olarak çözülememiş olsa da, Sasaniler tehditkâr göçebelere karşı koordineli seferler düzenleme politikaları nedeniyle bu meselelerle genellikle Romalılardan çok daha başarılı bir şekilde başa çıktılar.

    Batıda Sasani toprakları büyük ve istikrarlı Roma devletinin topraklarına bitişikti, ancak doğuda en yakın komşuları Kuşan İmparatorluğu ve Ak Hunlar gibi göçebe kabilelerdi. Tus kalesi ya da daha sonra bir öğrenim ve ticaret merkezi haline gelen Nişabur şehri gibi tahkimatların inşası da doğu eyaletlerinin saldırılara karşı savunulmasına yardımcı oldu.

    Güneyde, Orta Arabistan'da Bedevi Arap kabileleri zaman zaman Sasani İmparatorluğu'na baskınlar düzenliyordu. Bir Sasani vasal krallığı olan El-Hirah Krallığı, imparatorluğun ana karası ile Bedevi kabileler arasında bir tampon bölge oluşturmak için kurulmuştu. Al-Hirah Krallığı'nın 602 yılında II. Khosrau tarafından feshedilmesi, Sasanilerin yüzyılın ilerleyen dönemlerinde Bedevi Araplara karşı aldığı kesin yenilgilere büyük katkıda bulunmuştur. Bu yenilgiler, Sasani imparatorluğunun İslam bayrağı altındaki Bedevi kabileler tarafından aniden ele geçirilmesiyle sonuçlandı.

    Kuzeyde Hazarlar ve diğer Türk göçebeler sık sık imparatorluğun kuzey vilayetlerine saldırıyordu. Medlerin topraklarını 634 yılında yağmaladılar. Kısa bir süre sonra Pers ordusu onları yenilgiye uğrattı ve sürüp çıkardı. Sasaniler bu saldırıları durdurmak için Kafkasya bölgesinde çok sayıda tahkimat inşa etti.

 

Doğu devletleriyle etkileşimler

Çin ile İlişkiler

    Selefleri Partlar gibi Sasani İmparatorluğu da Çin ile aktif dış ilişkiler yürütmüş ve Pers elçileri sık sık Çin'e seyahat etmiştir. Çin belgelerinde Çin'e giden on üç Sasani elçisinden bahsedilmektedir. Ticari olarak, Çin ile kara ve deniz ticareti hem Sasani hem de Çin İmparatorlukları için önemliydi. Güney Çin'de deniz ticaretini doğrulayan çok sayıda Sasani sikkesi bulunmuştur.

    Sasani kralları çeşitli vesilelerle en yetenekli İranlı müzisyen ve dansçılarını Çin imparatorluk sarayına göndermiştir. Her iki imparatorluk da İpek Yolu boyunca yapılan ticaretten faydalanmış ve bu ticareti korumak ve kollamak konusunda ortak bir çıkar paylaşmışlardır. Orta Asya'dan geçen ticaret yollarını korumak için işbirliği yaptılar ve her ikisi de kervanları göçebe kabilelerden ve haydutlardan korumak için sınır bölgelerinde ileri karakollar inşa ettiler.

    Siyasi olarak, Sasani ve Çinlilerin ortak düşman olan Heftalitlere karşı ittifak kurma çabalarını duyuyoruz. Orta Asya'daki göçebe Türk devletlerinin saldırıları üzerine, Türk ilerleyişini durdurmak için Çin ve Sasani arasında bir işbirliği gibi görünen bir şey de görüyoruz. Mogh Dağı'ndaki belgeler, Arap istilaları sırasında Soğdiana kralının hizmetinde Çinli bir generalin varlığından da bahsetmektedir.

    İran'ın Müslüman Araplar tarafından işgal edilmesinin ardından, III. Yezdegerd'in oğlu Pirooz, birkaç Pers soylusu ile birlikte kaçarak Çin imparatorluk sarayına sığınmıştır. Hem Piroz hem de oğlu Narseh'e ( Çince neh-shie ) Çin sarayında yüksek unvanlar verildi. En azından iki kez, sonuncusu muhtemelen 670'te olmak üzere, Çin birlikleri Peroz'u Sasani tahtına geri getirmek için onunla birlikte gönderilmiş ve karışık sonuçlar elde edilmiştir; bunlardan biri muhtemelen Peroz'un Sistan'da ( Sakestan ) kısa bir süre hüküm sürmesiyle sonuçlanmıştır. Narseh daha sonra Çin İmparatorluk muhafızlarının komutanı konumuna ulaştı ve onun soyundan gelenler Çin'de saygın prensler olarak yaşadılar.

 

Hindistan'a genişleme

    Sasaniler I. Ardeşir yönetiminde İran ve komşu bölgelerini güvence altına aldıktan sonra, ikinci imparator I. Şapur ( 240 - 270 ) otoritesini doğuya, bugünkü Pakistan ve kuzeybatı Hindistan'a doğru genişletti. Daha önce özerk olan Kuşanlar onun hükümdarlığını kabul etmek zorunda kaldı. Kuşan İmparatorluğu 3. yüzyılın sonunda gerilemiş ve yerini 4. yüzyılda kuzey Hindistan Gupta İmparatorluğu'na bırakmış olsa da, Sasani etkisinin bu dönem boyunca Hindistan'ın kuzeybatısında varlığını sürdürdüğü açıktır.

    İran ve kuzeybatı Hindistan bu dönemde hem kültürel hem de siyasi ilişkilere girmiş, bazı Sasani uygulamaları Kuşan topraklarına yayılmıştır. Özellikle Kuşanlar, Sasani gümüş eşyalarının ve imparatorları avlanırken ya da adalet dağıtırken tasvir eden tekstil ürünlerinin ticareti yoluyla yayılan Sasani krallık anlayışından etkilenmişlerdir.

    Ancak bu kültürel alışveriş Sasani dini uygulamalarını ya da tutumlarını Kuşanlara yaymadı. Sasaniler her zaman dini yayma politikasına bağlı kalmış ve zaman zaman azınlık dinlerine zulmetmiş ya da zorla din değiştirtmişken, Kuşanlar dini hoşgörü politikasını benimsemeyi tercih etmişlerdir.

    Bu dönemde Hindistan ve İran arasında alt düzey kültürel alışverişler de gerçekleşmiştir. Örneğin, Persler satrancı Hindistan'dan ithal etmiş ve oyunun chaturanga olan adını chatrang olarak değiştirmiştir. Buna karşılık Persler de Hindistan'a tavlayı tanıtmıştır.

    I. Khosrau'nun hükümdarlığı sırasında Hindistan'dan birçok kitap getirilmiş ve Sasani İmparatorluğu'nun dili olan Pehlevice'ye çevrilmiştir. Bunlardan bazıları daha sonra İslam dünyasının literatürüne girmiştir. Bunun dikkate değer bir örneği, Khosrau'nun bakanlarından Burzoe'nin Hint Panchatantra'sını çevirmesiydi; Kelileh va Demneh olarak bilinen bu çeviri daha sonra Arabistan ve Avrupa'ya ulaştı. Burzoe'nin Hindistan'a yaptığı efsanevi yolculuğun ve Pançatantra'yı cüretkâr bir şekilde ele geçirmesinin ayrıntıları Firdevsi'nin Şehname'sinde tüm ayrıntılarıyla anlatılır.

 

Sasaniler döneminde İran toplumu

    Sasani toplumu ve medeniyeti, kendi bölgelerinde sadece Bizans medeniyeti ile rekabet edebilen, dönemlerinin en gelişmiş toplumları arasındaydı. İki imparatorluk arasındaki bilimsel ve entelektüel alışverişin miktarı, bu medeniyet beşiklerinin rekabet ve işbirliğine tanıklık etmektedir.

    Part ve Sasani toplumları arasındaki en çarpıcı fark, karizmatik ve merkeziyetçi yönetime yapılan meşhur vurguydu. Sasani teorisinde ideal toplum, istikrar ve adaleti koruyabilen bir toplumdu ve bunun için gerekli araç da güçlü bir hükümdardı. Sasani toplumu, imparatorluk içindeki çok sayıda farklı grubu yöneten ayrı sosyal örgütlenme sistemleriyle son derece karmaşıktı. Tarihçiler toplumun dört sınıfa ayrıldığına inanmaktadır: Rahipler ( Farsça Atorbanan: آتروبانان ), Savaşçılar ( Farsça Arteshtaran: ارتشتاران ), Sekreterler ( Farsça Dabiran: دبيران ) ve Halk ( Farsça Vasteryoshan-Hootkheshan: هوتخشان-واستريوشان ). Sasani kast sisteminin merkezinde, tüm soyluları yöneten Şahanşah vardı. Kraliyet prensleri, küçük yöneticiler, büyük toprak sahipleri ve rahipler birlikte ayrıcalıklı bir tabaka oluşturuyor ve Bozorgan بزرگان veya soylular olarak tanımlanıyordu. Bu sosyal sistemin oldukça katı olduğu görülmektedir.

    Bir sınıfa üyelik doğuma dayalıydı, ancak istisnai bir bireyin liyakat temelinde başka bir sınıfa geçmesi mümkündü. Kralın görevi her sınıfın kendi sınırları içinde kalmasını sağlamaktı; böylece güçlü zayıfı, zayıf da güçlüyü ezmezdi. Bu sosyal dengeyi korumak kraliyet adaletinin özüydü ve etkili bir şekilde işlemesi monarşinin diğer tüm sınıfların üzerinde yüceltilmesine bağlıydı.

    Daha alt düzeyde, Sasani toplumu, eski Ari fatihlerin torunları olarak statülerini kıskançlıkla koruyan Azatan ( Azadan ) آزادان ( özgürler ) ve aslen Ari olmayan köylü kitlesi olarak bölünmüştü. Azatan, çoğunlukla küçük mülklerde yaşayan, düşük seviyeli yöneticilerden oluşan büyük bir düşük aristokrasi oluşturuyordu. Azatanlar Sasani ordusunun süvari omurgasını oluşturuyordu.

 

Önceki KonuEn az bakım gerektiren iç mekan bitkileri
Sonraki KonuBilinç Kozmosun Bir Parçasıdır
Bu yazıya henüz yorum yapılmamış, ilk yorum yapan siz olun...
Yorum Yapın
E-posta hesabınız yayınlanmıyacaktır.
Web site zorunlu değildir.
Güvenlik kodu